200 Yıllık Mazi: Suudiler Türkleri Neden Sevmiyor?

Suudi Arabistan’da oynanacak olan Fenerbahçe Galatasaray Süper Kupa Finali, Suudi yetkililerinin ‘Atatürk’ ile ilgili pankart ve tişörtlere karşı çıkmasıyla krize dönüştü. Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözleri engellendi. Krize tepkiler çığ gibi büyüdü.

Suudilerin Türkleri sevmeme nedeni ise yaklaşık 200 yıllık bir geçmişe sahip.

Kaynak: https://www.hurriyet.com.tr/osmanli-n…

Suudi Arabistan’da Atatürk’ün tüm dünyaya örnek olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ve “Ne mutlu Türküm diyene” sözleri engellendi.

Suudi makamların Atatürk’ün sözlerinin yazılı olduğu pankartları ve tişörtleri engellemesi üzerine Fenerbahçe ve Galatasaray maça çıkmama kararı aldı. 

İki takımın ortak kararı, ülkemizde büyük bir destek gördü.

Peki bugün yaşanan olayların tarihi aslında nereye kadar uzanıyor? Tam olarak 203 yıl öncesine.

Suudilerin Türkleri ‘sevmeme’ sebebi esasen II. Mahmud zamanlarına dayanıyor. İki ülke arasındaki husumet, Abdullah Bin Suud’un II. Mahmud tarafından idam edilmesiyle başlıyor.

Yazar İsmail Pehlivan, yaptığı bir sosyal medya paylaşımında durumu aşağıdaki gibi özetliyor;

Bütün düşmanlık Abdullah B. Suud’un II. Mahmud’un huzurunda kafasının kılıçla kesilerek idam edilmesinden geliyor.

II. Mahmut olayı bunları o kadar çok önemsememiş ki; cirit oyunlarını izlerken yanına getirilip başını vurdurdular. Kesik başı da Sarayburnu’nda denize atıldı.

19. yüzyılın başlarında Osmanlı’ya isyan eden Abdullah B. Suud, Mekke ve Medine’yi bile yıkıp yıkarak onbinlerce masumun ölümüne sebep olmuştu.

Tarihçi Murat Bardakçı, 21 Şubat 1999 tarihli Hürriyet yazısında Abdullah B. Suud hakkında detaylı bilgiler veriyor. Bardakçı, 19. yüzyılın başında devlete isyan eden Abdullah B. Suud’un, Türkiye ve Mısır’ın ortak bir operasyonuyla ele geçirildiğini belirtiyor. İstanbul’a getirilen Abdullah B. Suud, öncelikle üç gün boyunca sorguya çekiliyor.

Gemisi Haliç’te özel bir limana alınan Abdullah B. Suud, zincire vurulmuş şekilde indiriliyor.

Bardakçı, yazısında Abdullah B. Suud’un aile kökeninden bahsettikten sonra kendisinin Osmanlı’ya ne gibi zararlar verdiğini de anlatıyor. Buna göre, Abdullah B. Suud, kendi fikirlerini yaymak için 1801’de Kerbala’ya saldırı gerçekleştiriyor.

Arabistan’da isyana öncülük eden Suud’un üç günde beş binden fazla insanın ölümüne sebep olduğu aktarılıyor. Tüm bunların üstüne Abdullah B. Suud’un Hazreti Hüseyin’in sandukasını yaktığı da belirtiliyor. 

Mekke ve Medine’yi işgal eden Suud’a karşı çıkanların sonu ise kaçınılmaz: ölüm.

Sadrazam’ın huzuruna getirilen Abdullah B. Suud, Mekke ve Medine’de çaldıkları mallar hakkında 3 gün süren bir sorguya çekiliyor.

Bardakçı, katıldığı bir programda ise Abdullah B. Suud’un sadrazamın huzuruna getirilme anını anlatıyor. Buna göre Abdullah ve adamları, Boştanbaşı’nın hapishanesine götürülüp Mekke ile Medine’den çaldıkları malların ortaya çıkartılması için 3 gün boyunca sorguya çekilirler. 

Sorguyu dinleyen Sultan Mahmud, 15-20 dakikanın ardından ‘minik bir parmak hareketiyle’ Suud’un idamını hükmeder.

Peki Abdullah B. Suud’un soyu, ismi hala devam ediyor mu dersiniz? Evet, hem de Suudi (Saudi) Arabistan’ın isminde…

Bardakçı, yazısında ‘Abdullah bin Suud’un ismi size birilerini yahut biryerleri çağrıştırıyorsa, yanılmıyorsunuz demektir.’ diyerek Suud’un soyunun bugün bile devam ettiğini belirtiyor.

Üstelik Suud’un yalnızca soyunun değil, Suudi Arabistan’ın adında da devam ettiğini ekliyor.

Abdullah B. Suud’un İstanbul’a getiriliş öyküsü, Cevdet Paşa’nın “Tarih-i Cevdet” yazısında da anlatılıyor.

Murat Bardakçı’nın yazısının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

??

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir